Alaçatı, son dönemdeki imar planı değişiklikleriyle gündeme geldi. Çeşme ilçesine bağlı bu benzersiz doğa harikası, özellikle rüzgar sörfü ve kite surf gibi su sporlarıyla uluslararası bir üne kavuşmuş durumda. Ancak, Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan son düzenlemeler, bölgenin doğal dokusunu ve turizm potansiyelini tehdit ediyor.
İmar Planındaki Kritik Değişiklik
Alaçatı’da, sörf alanları olarak belirlenen kritik bölgelerde imar planlarında yapılan değişiklik, çevre ve doğa severler tarafından endişeyle karşılandı. Düzenleme ile birlikte, yapılaşma için gerekli minimum alan şartı 10 bin metrekareden 5 bin metrekareye düşürüldü. Bu değişiklik, Alaçatı’nın neredeyse eşsiz kalan doğal alanlarının yoğun bir yapılaşmaya maruz kalma riskini beraberinde getiriyor.
Çeşme Çevre Platformu’ndan Sert Tepki
Çeşme Çevre Platformu, yaşanan bu gelişmeyi “Alaçatı’nın idam kararı” olarak nitelendiriyor. Platform sözcüsü Ahmet Güler, yapılan değişikliğin bölgede inanılmaz bir yapılaşmanın önünü açacağını ve Alaçatı’nın doğal güzelliklerinin beton yığınlarına dönüşeceğini ifade ediyor. Güler, bu durumun Alaçatı’yı sörf merkezi olma özelliğinden tamamen uzaklaştıracağını ve bölgenin turizm açısından büyük bir kayıp yaşayacağını belirtiyor.
Bölgedeki Araziler ve Yapılaşma Tehlikesi
Alaçatı’da, sörf alanı olarak ayrılmış bölgelerdeki arazilerin çoğunun 5 bin metrekarenin altında olduğu biliniyor. Belediyenin elinde bulunan 14 bin 500 metrekarelik alan dışında, 10 bin metrekarenin üzerinde arazi neredeyse yok. Bu durum, yeni düzenlemeyle birlikte bölgedeki birçok arazinin yoğun yapılaşmaya açık hale gelmesine yol açıyor.
Alaçatı’nın Geleceği ve Çevresel Endişeler
Alaçatı’nın doğal ve kültürel mirasının korunması, hem yerel halkın hem de bölgeyi ziyaret eden turistlerin ortak beklentisi. Bu benzersiz beldenin, yapılaşma baskısı altında kaybolup gitmesi, sadece Türkiye için değil, uluslararası çevre ve turizm camiası için de büyük bir kayıp olacaktır. Alaçatı’nın sürdürülebilir turizm potansiyelini korumak ve geliştirmek, ancak doğal ve kültürel değerlerin korunmasıyla mümkün olacaktır.