Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli’nin “Damla’ya Dair” başlıklı yazısı

Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, sosyal medya hesabında paylaştığı “Damla’ya dair” başlıklı yazısında, Dalyan Mahallesi sakinlerinden Hüseyin ve Gülcan Ar’ın genç yaşta vefat eden kızları Damla Ar’ın hikayesini anlattı. Bu yazı, hem Damla’nın yaşama azmini hem de Denizli’nin onunla olan bağını gözler önüne seriyor.

“31 Mart günü saat 16.55’te tanıştım Damla’yla. Saati hatırlıyorum çünkü sandıkların kapanmasına 5 dakika kalmıştı ve ben sandıklar kapanmadan Dalyan’da 20. sandık görevlilerine teşekkür edeceğim, son okul olduğu için aceleyle sınıflara yönelmiştim. İlk kata çıkarken bir el kolumu tuttu: “Kızım sizinle tanışmak istiyor, gelir misiniz?” dedi. “Abla, sandıklar kapanmadan gitmem lazım sınıflara” dedim. “Kızım hasta, o gelemedi, o yüzden istedim” dedi. Kızına doğru yürümeye başladık.

Damla, bir gün öncesinde kemoterapi almıştı ve yorgunluğuyla kuş gibi oturuyordu sandalyenin üzerinde. “Sizin için geldim,” dedi, gülen gözleriyle bakarak. Saat 16.15’te ailesine demiş ki, “Oy vereceğim Lâl abla’ya.” Ailesi hali yok diye istememiş ama ısrar etmiş.

O gün üzerimde seçimin gerginliği tüm saatler boyunca beni takip etmişti. Damla’yı görünce yere çöktüm, kafamı dizlerine koydum, elini kafama koydu. Kalktım ve dedim ki: “Sen benim umudumsun, ben bu seçimi kazanacağım. Şimdi sıra sende.”

Seçimi kazandım. Bu hikaye aklıma yer etti. Seçimden sonraki hafta bayram ziyaretlerimi yapmak için Dalyan Mahallesi’ne gittim. Kahvede otururken bu hikayeyi anlattım. Bir anda yanımdan “O benim kızım” diye bir ses geldi. Gülcan abla. O ana kadar orada olduğunu fark etmemiştim. Kalktık hemen eve Damla’nın yanına gittik. Oturuyordu, beni görünce çok şaşırdı. O öğlen çok güzel sohbet ettik.

Resim yapmanın hayatta en sevdiği şey olduğunu öğrendim. Ne kadar yetenekli bir de! Sonra duvarında asılı olan bir tablosunu bana verdi. Tablosu hızlıca makam odamdaki yerini aldı, tam karşımda duruyor. Bazen gün içinde yorgun hissettiğimde bakıp Damla’yı düşünüp kendime kızıyorum.

Sonra Damla’nın değerleri biraz bozulmaya başladı, hastaneye gidip gelmeleri sıklaştı. Kurban Bayramı geldi. Önce Damla’nın kan ihtiyacını paylaştık. Sonra atladık hastaneye yanına gittik. Onca ağrısına rağmen Damla her zamanki gibi kocaman bir gülümsemeyele karşıladı ve ilk cümlesi teşekkür ederim oldu.

İki buçuk aylık maceramızı bir cümleyle özetlemem gerekirse bu kesinlikle teşekkür ederim olurdu. Sadece bana değil, her işlem sonrası hemşirelerine, doktorlarına, annesine, tüm ailesine. O ziyaretten iki gün sonra Damla biraz daha kötüleşti. Gece vakti atladık yine yanına gittik. Gülümseyerek birbirimize baktık. En sıkıntılı olduğu gecesini sabaha bağlarken konuşacak nefesi yoktu ama doktoru içeri girince “Nasılsın doktorum?” diye soruyordu. Çünkü o öyle bir ruhtu.

Bazen uyanık kalmamız için konuşturmamız gerektiğinde en sevdiği şeylerden biri olan İngilizce konuşmayı denedim. Gözleri kocaman açıldı, o halsizliğine rağmen müthiş cümleler ve çok güzel bir aksanla cevap verdi her soruma. Damla hastalığı nedeni ile açık öğretimden mezun olmuş, İngilizceyi evde kendi çabalarıyla öğrenmiş bir yavru.

O gece biz Damla’yla ilk ve son 12 saatimizi geçirdik. Uyku ve uyanıklık arasında gelip giderken bir anda kocaman açtı gözlerini: “Resim yapmak istiyorum” dedi. Bir kağıt ve kalemle aklından geçeni kağıda dökememe ihtimali yoktu. Nefes alırken bile zorlanıyordu ama resim yapabiliyordu. Defteri tuttum, o çizdi. Damla son resmini benim için imzalamış oldu.

Hastaların başında beklerken en ilginç şey, onun yaptığı her olumlu hamleyle iyileşeceğine emin olmak sanırım. Ben Damla’nın son günleri olduğunu biliyordum ama bir yanım iyileşeceğine emindi. Dün öğlen 12’de belediyemizle ilgili bir iş için Çeşme’ye dönmem gerekti yanından. 4,5 saat sonra annesinden yoğun bakıma alınacağı bilgisi geldi, fırladık yola. Yetişemedim, onu almışlardı.

Damla, onu sevdiğimi bilerek gitti biliyorum. Hayat bizi geç birleştirdi ve erken ayırdı belki ama aramızdaki bağın ne kadar güçlü olacağını ben onu ilk gördüğüm an biliyordum. Öyle de oldu.

Teşekkür ederim Damla. Kısaçık ömrüne, onca sıkıntına, o koca gülümsemeni sığdırıp herkesin yüzünde güller açtırdığın için. Bana hep gülen gözlerinle baktığın için. İngilizce bana “Sen benim motivasyonumsun” demiştin ama asıl sen benim en büyük motivasyonum oldun.

Şimdi sorumluluğum iki kişilik oldu küçük hanım, memleketimizi Düşler Şehrine dönüştürmek için daha da çok çalışmak zorundayım biliyorum. Bir de tabii Kalamata meselemiz var, hayalini geç öğrendim, gerçekleştiremedim. Bunun için de senden özür dilerim.

Bu yazıyı bir daha çıkamayacağını bildiğim ve seni sadece 20 dakikayla kaçırdığım yoğun bakımın kapısında yazıyorum, en çok da bu koyuyor emin ol. Seni çok sevdim umudum, hep de sevmeye devam edeceğim. Tüm hayatım boyunca tanıdığım en güçlü insanlardan birisin. İyi ki geçtin hayatımdan, benim savaşçı, güzel kızım Damla.”